Mezuniyetten sonra bir arkadaşının vasıtasıyla haberdar olduğu bir burstan yararlanarak ABD’de uçak mühendisliği üzerine doktora yapmaya gitti. Bursun amacı Türkiye’de uçak üretecek birisini ABD’ye göndermekti. Aradan geçen 36 yıla rağmen Türkiye halen kendi uçağını yapamadı ama Kotil umutlu, “Bir gün kendi uçağımızı yapacağız” diyor.
Türk Hava Yolları (THY) Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkan Vekili Doç. Dr. Temel Kotil, 3 Aralık 1959 Rize doğumlu. Köyde yaşayan 5 çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu, annesi ev hanımı, babası ise duvar ustası. Babası o daha bebekken Almanya’ya inşaatlarda çalışmaya gitti, kışları da iş olmadığı için 3 aylığına Türkiye’ye gelirdi. Babasıyla geçireceği bu 3 ayı dört gözle bekleyen Temel Kotil, “Beraber kuş yakalardık, kışın kuş yakalamak daha kolaydır. Kar yağdığı için aç kalıyorlar, tuzak kuruyorsunuz yakalanıyorlar hemen” diye anlatıyor, babasıyla geçirdiği o zamanları. Kotil, ilkokulun bir kısmını Rize’de okudu, bir kısmını İstanbul’da. Babası Almanya’dan dönünce biriktirdiği paralarla İstanbul’da müteahhitliğe başlamıştı. Kotil, “Rizelileri bilirsiniz, ya fırıncı olurlar, ya da inşaat yaparlar. Babam Almanya’dan dönünce İstanbul’da müteahhitliğe başladı. O gelince aile de geldi sonrasında” diyor. 1970 yılında Rize’den gemiyle yaklaşık 3 gün süren bir yolculuğun ardından Cerrahpaşa’ya babasının yaptığı bir apartmanın dairesine yerleştiler. Karaköy’e rıhtıma geldiklerinde, ilk defa o kadar büyük binaları görünce çok şaşıran Kotil, o günleri hatırlayınca, “Farklıydı ama güzeldi. Güzel olan fark zaten. Dünyanın en güzel şeyi sizin olsun, her gün ona bakın, her gün biraz daha güzelliği bozuluyor” diyor.
Ortaokulu, liseyi İstanbul’da okuyan Kotil, o dönem diğer çocukların yaptığı gibi simit satmak gibi işlerde çalışmak istemişse de babası izin vermemiş. Hatta onu inşaatlara da çok götürmemiş ki, heves etmesin de okusun diye.
Erbakan’ın projesi kariyerini çizdi
1979 yılında üniversite sınavındaki birinci tercihini, İTÜ Uçak Mühendisliğini kazandı. Uçak mühendisliğini seçmesinin sebebi, Necmettin Erbakan’ın başlattığı ‘kendi uçağını yap’ projesiydi: “Kıbrıs barış harekatı sırasında Amerikalılar Türkiye’ye ambargo uyguladı. Aldığımız uçakların yedek parçalarını vermediler, uçakların bir kısmı uçamadı. O zaman Erbakan hocanın başlattığı ‘Kendi uçağını yap projesi’ vardı. Ben o atmosferde uçak mühendisliğini seçtim. İlk tercihimdi. O kadar yıl oldu Türkiye hâlâ kendi uçağını yapamadı. Benim içimde yara bu” diyor.
Kotil de herkes gibi tercih yaparken korku içinde orası olmazsa burası olur mantığıyla başka bölümler de yazmış. Bunlardan biri de tarih, şimdi keşke tarih olsaymış diyor: “Bizim gibi ülkeler önce ekonomik olarak büyümek zorundadırlar. Ama bunun ötesinde sosyal bilimlerde güçlü olmamalılar, esas son nokta bu. Türkiye gibi bir ülkenin tarihte 10 tane bilim adamının olması 10 tane uçak mühendisinin olmasından daha değerlidir.” Mezuniyete doğru da yine korkular devreye girdi. Hükümet dağılıp Erbakan’ın projesi unutulunca, bu sefer uçak mühendisleri işsiz kalacak, aç kalacak diye söylentiler çıkmaya başladı. Ve birçok uçak mühendisi bölüm değiştirmeye başladı. Temel Kotil de kendisine küçük bir atölye kurmayı ve yanı zamanda yüksek lisansa devam etmeyi planladı, amacı uçaktan kaçmaktı. Ama kaçamadı.
ABD’de doktora yaptı
Okul bitince notlarını görmek için üniversiteye gittiğinde rastladığı bir arkadaşı ona, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın yurtdışındaki uçak mühendisliği bursundan bahsetti. Doktora yapacak birisini arıyorlardı. Amaç da Amerika’ya gidip uçak yapmayı öğrenip Türkiye’de uçak yapmaktı. Dönüşte Türk Havacılık Uçak Sanayi’nde çalışacaktı. 1984’de seçimlerinde oyunu Özal’a verip ABD’nin yolunu tuttu. 6 ay dil eğitimi gördü, 1986’da ABD’nin Ann Arbor kentindeki Michigan Üniversitesi’nin uçak mühendisliği bölümünde yüksek lisansını, 1987’de de aynı üniversitede makine mühendisliği dalında ikinci yüksek lisansını, 1991’de de yine Michigan Üniversitesinde makine mühendisliği bölümünde doktorasını tamamladı. O arada evlendi ve iki oğlu oldu. Eşi ve çocukları, tabii bir de devlete olan borcunu ödemek için Türkiye’ye geri döndü. Döndüğünde Sanayi Bakanlığı ile görüşüp, pek de uçak üretmeye niyetlerinin olmadığını anlayınca, bakanlıkla anlaşarak, sorumluluğunun İTÜ’ye aktarılmasını istedi. İTÜ Uçak Mühendisliği Fakültesi’nde 10 yıl hocalık yaptı.
1994’te Erdoğan ile tanıştı
Üniversitede çalışırken 1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanı seçildikten kısa bir süre sonra araştırma planlama koordinasyon daire başkanı olarak Büyükşehir’de çalışmaya başladı. 1994’ten 1997’ye kadar da devam etti. Kotil, “Beyefendi bizi sıkı çalıştırırdı, günde 24 saat. Gece yarıları şantiyelere geldiğini biliyoruz. Ben çok şey öğrendim cumhurbaşkanımızdan” diyor. 2000 şubat ayında misafir profesör olarak Illinois Üniversitesi’ne gitti. Orada 1.5 yıl kaldı. Sonra New York’ta küçük bir mühendislik şirketinde çalışmaya başladı. Ak Parti hükümeti kurulduktan sonra 2003 yılında THY’nin teknikten sorumlu genel müdür yardımcısı oldu. 2005 Nisan ayında genel müdürlüğe getirildi. Bir önceki genel müdür Abdurrahman Gündoğdu ile meslektaşlardı, ABD’den de tanışıyorlardı. Kotil, “2003-2005 arası şirketi izleme fırsatım oldu. Abdurrahman Bey beni göreve hazırladı” diyor.
10 yılda neler değişti?
2005 yılında Kotil göreve geldiğinde THY’nin yolcu sayısı 14 milyondu, bugün 63 milyon. Cirosu 1.8 milyardan bugün 11 milyar dolara geldi.
Yurtdışı uçuş noktası 70 civarında iken bugün 229’a ulaştı.
Çalışan sayısı THY kadrosunda 12 bin iken bugün 20 bin oldu. Kurulan alt şirketlerle toplam çalışan sayısı 45 bini geçti. Çalışan sayısı 3.5 kat artarken, ciro 7 kat arttı. Kotil, “Bir şeyi kâr ettirince sıkıntılar da başlar. Çok köklü bir meyve ağacınız varsa zamanla meyve vermeyi bırakıyor, dallarını kesmeye başladığınızda ise kimyasal bir madde çıkarmaya başlıyor, beni kesecekler diye, ve o ağaç o yıl meyveyi döküyor, o yıl son yılı olabilir diye. Tabiatta işler böyle yürüyor. Abdurrahman Bey şirketi o yıllarda bayağı şekillendirdi. Ben bunları izleyerek geçirdim 2 yılı. Ama şunu biliyorduk yaşamak istiyorsak en az Singapur Havayolları kadar büyük olmalıyız. Singapur Havayolları bugün 10 milyar dolar ciro yapıyor. Avrupa’da yolcu sayısında ikinciyiz Lufthansa’dan sonra. 2023 için 120 milyon yolcu hedefliyoruz. 2006 yılında gazetede bir demecim çıkmıştı. Biz Avrupa’da üçüncü büyük şirket olacağız demiştim. Bu çok tenkit almıştı Ankara’dan. Hatırlıyorum, selam olsun… ”
En iyileri yanımızda tuttuk ama taraf tutmadık
Göreve gelince etrafınızda çalışacak kişileri nasıl seçtiniz? Kadroda nasıl değişiklikler oldu?
Birinci halka çok önemli, size direkt rapor edenleri beğenmeniz lazım. Yönetici kendine rapor edenleri seçer, bu arkadaşını seçmek değil. Savaş uçakları, F16’lar ses üstü hızda, sesten 2.5 kat hızlı uçuyorlar, bizim uçaklar sesin altında uçuyor. Savaş uçakları manevra yapabilmek, düşmanı vurabilmek için hızlarını azaltırlar. Bu durum uçak için sıkıntılıdır, çok rahat düşebilir ama o riski almazsa da manevra yapamaz. Yöneticilik de böyledir, size rapor eden kişilerin risk alması gerekiyor. Birinci halka önemli, o zaman kamuyduk, Ankara’daki büyüklerimizin çok değerli yönlendirmeleri var onların desteği ile ben birinci halkamı istediğim gibi yaptım. Daha iyi sonuç alacak kişilerin gelmesini talep ettim, önümü açtılar. 2006’da özel şirket olduk ama tabii ki bakanlarımızı her zaman yanımızda hissettik. Biz hem özel şirket olup hem de kamuyu da yanımızda hisseden çok özel, şanslı bir şirket olduk. Başarılı olmak için en iyiyi yanınızda tutmalısınız, taraf tutmamalısınız. Çalışanlar genel müdürün/CEO’nun göreve kendi kardeşini, dayısını değil de görevi en iyi yapan kişiyi getirdiğini görüyorlarsa o zaman herkes gönülden katılıyor. Biz yöneticiler işe alırız, işten atarız ama adil olduğu zaman çalışan bunu görüyor. Bunun en güzel örnekleri Osmanlı’dadır. Fatih Sultan Mehmet’in o meşhur topları döktürdüğü insan Türk değil, Müslüman da değil, İstanbul’u fethedince ekonomik yapısını, bankerleri olduğu gibi tutuyor, senin benim adamım demiyor. Biz buna çok dikkat ettik 10 yılda.
En büyük dönüm noktanız?
Hepsi çok güzeldi. Hayatı algılarken çok doğal, abartmadan algılıyorsanız geçirdiğiniz gün güzel oluyor. Önemli önemsiz diye bir şey yok. En önemli gördüğünüz gün daha önce geçirdiğiniz günden ötürü oluyor. Benim yaşımda bir insanın geçmişe bakınca süper bir heyecana, büyük bir üzüntüye kapılması mümkün değil, çünkü hepsinin ölçülü yeri var. Geleceği düşünmek lazım o zaman geçmiş o kadar önemli olmuyor.
Örnek aldığınız biri var mı?
Çok var, ilk aklıma gelen sayın cumhurbaşkanımız. Onu örnek almamak mümkün değil. 1994’te bir Cuma günü tanıştırdılar, etkilenmemek mümkün değildi. Ondan etkilenerek çok çalıştık. Geçmişten bin kişi sayabilirim size örnek aldığım. Bu dünyadan çok değerli insanlar geçti, çok değerli insanlar da gelecek, işin özü şu aslında sabah kalktığınızda ne yapacağınızı biliyorsanız, gece yattığınızda bir hesap yapıp öbür günü düşünebiliyorsanız, ne iş yaparsanız yapın güzel oluyor, bunu yapan herkes de bize örnek oluyor.
Nobel ödüllü sosyal bilimciler olun
Tekrar okusanız tarih okurdunuz herhalde?
Keşke dememeye çalışıyorum, ne olduysa güzel olmuştur, ben bugün geçmişe dönsem yine aynılarını yapardım. Ama ihtiyaç eksiğini konuşursam, Türkiye’nin ve dünyanın ihtiyacı olan kişiler sosyologlar, edebiyatçılar, tarihçiler, sanatçılar, sosyal bilimciler. Bunlar yerel olmak zorunda. Kendi sosyoloğunuzun olması gerekiyor, bunu milliyetçilik diye algılamayın, İslami eksene de çekmeyin, bu ülkenin bir dokusu, havası var. Ben aslında sadece sosyal bilimlerde okuyun demiyorum, sosyal bilimlerde okuyun, master, doktora yapın sonra da gidin Nobel alın diyorum.
Yeni mezunlara 3 tavsiye
1) Ben bugün diplomamı almadan çok önce ne yapacağımı düşünmüş, karar vermiş olurdum. O kararı verdikten sonra da değiştirmem onu.
2) Cesur olmak isterdim, neye karar verdiysem onun üzerine giderim.
3) Mezuniyetten sonra da eğitim devam ediyor. Kitap okuma becerimi devam ettirirdim.
CEO ANKETİ
4 çocuğunuz var, onlara zaman ayırabiliyor musunuz?
Büyük oğlum Bilal sosyolojide doktora yapıyor, küçük oğlum Enes biyolojide doktora yapıyor, ikisi de ABD’de, 21 yaşındaki büyük kızım Emriye Kübra ve 8 yaşındaki küçük kızım Meryem Türkiye’de eğitimlerine devam ediyorlar. Bir de 2 yaşında torunum var Seyit Ömer. Çocuklarla çok vakit geçiremedik, eşim Remziye Hanım büyüttü onları. Küçük kızım Meryem önceden beraber kahvaltı yapmak isterdi, şimdi ben ona soruyorum, o yapmıyor.
Hobileriniz neler?
Benim hobim THY. Bunu normal karşılayın. Sevince bir şeyi diğer sevgiler kayboluyor. Kenya asıllı ABD’li bir bilim adamı şöyle derdi: “God teach by contrasts” Allah tezatlarla öğretir. Acı seven kişinin acısı tatlı oluyor. Alıştığınız zaman ne ise o en güzel oluyor.
Nasıl bir çalışma temponuz var?
Sabah 8’de mesai başlıyor, 7.30’da buraya gelirim, akşam 22-23.00’de de eve giderim. Sadece uyumaya zaman kalıyor.
Ne sıklıkta uçuyorsunuz?
Haftada bir uçuşum oluyor mutlaka.
En sevdiğiniz şehir?
Tabii ki Türkiye’nin tüm şehirlerini seviyorum, Rize’yi çok seviyorum, sık sık da gidiyoruz evimiz var orada baba müteahhit olunca… İstanbul’u da seviyorum ama Mogadişu, Somali farklı. Bu şehre ilk uçan ve hâlâ tek uçan havayoluyuz. Yıkılan bir şehir, katkıda bulunduğumuz için çok seviyoruz, o bizim yavrumuz, biz onu dünyaya bağlıyoruz. İnsanın beğendiği güzel oluyor, kızım Meryem’in pembe bir battaniyesi var, hiç yanından ayırmaz, onu neden bu kadar seviyor ki derdik ki sonra resimlerden fark ettik ilk doğduğundan sarıldığı battaniye. İnsan alıştığı yeri seviyor, nerede büyüdüyseniz tadınız orada oluşuyor.
(Burcu ÖZÇELİK SÖZER/ Fotoğraflar: Levent KULU/ Hürriyet )